2012'nin benim açımdan sıkıcı geçeceği çok belli olan Haziran ayının ilk gününde,Radyospor'a bomba gibi bir haber düşmüştü.Daha sonra Raul Meireles transferini "sızdıracak" olan muhabir,günler öncesinden Dirk Kuyt ile Fenerbahçe'nin görüştüğünü ve satın alma opsiyonunu kullanarak transfer edeceğimizi iddia etmişti.Normalde bu tarz asparagas haberlere pek itibar etmeyen ben,bu sefer farklı düşünmeye başlamıştım.Belki gerçekleşmesini çok istediğim için,belki de hissyat.Orasını bilemem.Haberin çıktığı günün gecesinde de rüyamda Kuyt'ı Fenerbahçe formasıyla görünce iyiden iyiye inanmaya başladım bu işe.
Pazar günü ise transfer kulüp organlarınca resmen açıklandığında ben sevinçten havaya uçmuştum.Liverpool'un en iyi oyuncularından biri olan Kuyt,Fenerbahçe'ye geliyordu sonuçta.Önce havalimanı karşılaması,ardından sağlık kontrolü ve en sonunda otobüse yetişemediğim için kaçırdığım müthiş imza töreni ile Kuyt,çubukluların arasına katılmıştı.
Kamp dönemi başlarken kafamdaa şöyle sorular vardı;yatmaya mı geldi,yoksa yeni Pierre olmaya mı?Liverpool'daki çizgisine devam ederse kesinlikle 2.seçenek ama ben ilk ihtimali de göz önünde bulundurayım (sonradan Krasic ve Diego'da yaşayacağımız hayalkırıklığının bir benzerini) yaşamayayım diye,bu soru işaretini ilk sezonunda kafamda bulundurmak istedim.Süper Kupa,Spartak Moskova ve İzmir'de 1-1 biten Elazığspor maçılarından sonra ise bu soru işaretini sezon sonuna kadar bekletmek yerine tamamen kaldırmaya karar verdim.Çünkü bu adam,buraya yatmaya değil;bir şeyler katmaya ve kazanmaya gelmişti.

2012-2013 sezonunda Avrupa Ligi'nde yarı final oynamamızda,Türkiye Kupası'nı üst üste 2.kez kazanışımızda ve ligde en azından şampiyonluk yarışı içinde olmamızda büyük pay sahibi oldu Kuyt.
Alex'in olaylı gönderilişinden sonra,henüz ilk sezonunda olmasına rağmen takımın gizli lideri oydu.Tribünde ya da televizyonda Kuyt'ı izlediğinizde,çalışıp çabalamasının takımdaki diğer oyuncuları da olumlu yönde etkilediğini gördüğünüzde,ister istemez Dirk Kuyt için biçtiğiniz değer ve rol diğer oyunculardan bir tık üstte olmaya başlıyor. Futboldan anladığını iddia edip te anlamayanlar Kuyt'ı sürekli istatistiksel olarak vuruyor olsa da,o her maç elinden geleni fazlasıyla yaptığını biz "şuurlu izleyicilere" gösteriyordu her daim.
2013-14 sezonunda ise,Fenerbahçe kariyerine bir Lig Şampiyonluğu ekledi Dirk Kuyt.Kedilerin ve köpeklerin faaliyetlerini sıklaştırdığı aylarda biz şampiyonluk kutladıysak,kuşkusuz Dirk Kuyt'ın da payı büyüktü.Kocaman döneminde bir önceki sezon Süper Lig'de kontraataktan sadece 1(yazıyla bir,o da boş kaleye) gol atabilen Fenerbahçe'nin yerine;daha çok önde basan,rakibi ileride kabul eden ve bol skorlu maçlar izleten bir takım yaratan Ersun Yanal sayesinde Dirk Kuyt,istatistiksel anlamda bu sistemin kendi fırınında yaptığı ekmeği evine götüren mahalle fırıncısı edasındaydı.Attı,attırdı,koştu,çabaladı ve Fenerbahçe'de geçirdiği 3 sezonda en yüksek ratingine ulaştı.
Bu sezonun başlarında ise Feyenoord-Dirk Kuyt flörtü gerek Hollanda basınında,gerekse Türk basında geniş yer almaya başladı.Her ne kadar,araya giren Süper Kupa şampiyonluğu bu haberlerin en azından 2-3 hafta gündemden uzaklaşmasını sağlasa da,bir gün elbet gideceğini kabul etmemiz gereken bir "futbol profesyoneli" vardı karşımızda.Bu sezon da aynı şekilde canını dişine takmaya devam ediyor Kuyt.İstatistiksel olarak geçen seneki kadar olamamasını da takımın başına getirilen BAL hocası ile bağdaştırırsak sanırım yanlış olmaz.

Dün sabah,vizem için son tekrarı yapmak üzere uyandığımda şöyle bir twitter'a bakayım dedim.Timeline'da Dirk Kuyt ile ilgili veda mesajları vardı.Nasıl yani der demez,Kuyt'ın Facebook sayfasından yaptığı duyuru karşıma çıktı;
  
Oynadığı bütün maçlarda canını dişine takan,tekmeye kafa atan bu adamın,sezon sonu kulüpten ayrılacağını açıkladığını satırları okuduğum an içim gerçekten bir tuhaf oldu.Artık,sezonun kalan maçlarında Kuyt için istatistiksel eleştiri yapmak yerine destek olma zamanı..Zira kendisiyle ileride yollarımızın tekrar kesişmesi içten bile değil.Çünkü biz onu çok sevdik,o da bizi.Kuyt'ın da dediği gibi; bu bir elveda değil,bu bir 'görüşmek üzere'.
Görüşmek üzere "Working Class Hero"...