1.sınıftayken ödev yapmak için gittiğim Sefa'nın evinde tanıştım ben Formula 1 ile.Dolabının içinde devasa boyutta bir araba posteri vardı.Sarı sayfalardaki araba ilanları sayesinde araçların logolarını ezberleyip yolda gördüğü her aracı tanımaya ve tanıtmaya çalışan ben,şok olmuştum adeta.Hayran kalmıştım arabaya.Böyle bizim Lada Samara'ya hiç benzemiyor tuhaf bişey yani.Ferrari'ymiş o,öyle söyledi.Aynı sene McDonalds'ın çocuk menüsünün yanında verdiği Formula 1 oyuncakları ile yarışlara olan merakım daha da artmaya başladı.(Bu oyuncaklarla ilgili yazı yazmak farz oldu bak şimdi).Formula 1 2002 oyunu sayesinde de diğer ekipleri de tanıma fırsatı buldum.Sonrasında da tvden yarışları takip etmeye başladım.
10 sene önce bugün,hepimizin içinde Formula 1 heyecanı vardı.Televizyonda hayranlıkla izlediğim pilotları ve defterden koparttığım kağıdı ağzıma sürterek(fiuvvvvv) seslerini çıkarttığım araçları ülkemizdeki bir pistte sonuçta,boru değil.Üstelik bu pist,bizim evin çok yakınındaydı.O yüzden benim açımdan ise çok ayrı bir önem taşıyordu bu yarışlar.

Yarışın olduğu günlerde oturduğumuz siteden çoğu insan,tesiste çalışmak için İstanbul Park'ın yolunu tuttu.İşini bitirip gelenler ise yanlarında eşantiyon ürünlerden getiriyorlardı siteye.Yarışa katılan ekiplere dair posterler,şapkalar,anahtarlıklar vb. ne ararsan.O dönem Mercedez-Benz ekibinin tüm araçlarının posterlerini ben toplamıştım,şapkalar ve tişörtler almıştım.Hatta o şapkalardan birisini hala saklıyorum,Renault'a ait Sarı-Mavi renkle.Şemsiye-şapka karışımı birşey böyle.

Enerji içeceği ve soğuk sandviç kavramlarıyla da bu yarış sayesinde tanıştım ben.Yarış bittikten sonraki gün,bizim siteye yarıştan arta kalan koli koli sandviç,kola ve enerji içeceği gelmişti.Bizimkilerin enerji içeceğini içtikten sonra bisikletlilerle koşarak yarışmaya çalışmasını aklıma getirdikçe istemsizce kahkaha atıyorum.İşin içinde hem plasebo etkisi,hem de çocukluk vardı işte.

Benim bu yarışı izleyişim de çok enteresandır.Yarışın olduğu gün bizim blokta 9.katta oturan Alican'ın doğum günü vardı.Alicanlarda çok kaliteli bir dürbün vardı ve evlerinin balkonundan İstanbul Park gözüküyordu.Aldım dürbünü elime,başladım yarışı izlemeye.Kağıdı ağzıma sürterek çıkarttığım sesleri bile az da olsa duyuyordum balkondan..Hazzın tavan yaptığı andı benim için.Benim için ilk yarışın hikayesi böyleydi işte.Fiuvvv.

Sonrasında olan yarışları yerinde izleme isteğim vardı ama gitgide artan bilet fiyatları yüzünden,evime 15 dakika olan tesislere adım bile atamadım.Yayınlar şifreli kanala geçince de hem bende,hem de ülkede yarışlara olan ilgi gitgide azalmaya başladı..2006'daki yarışta ödülü KKTC Cumhurbaşkanı'nın vermesiyle başlayan süreç,yeterli seyirci çekilememesi ve maddi sorunlar sebebiyle;şampiyonlara ev sahipliği yapan bu güzelim pist,zamanla toplu iftar törenlerinin yapıldığı bir tesis haline geldi.Emeği geçen herkesin ellerine sağlık(!).